Duygularımızı göz ardı etmeyi ilk ne zaman öğreniriz? Hangi tavır ya da hangi davranış bize susmayı öğretir? İlk ne zaman başlarız kendi duygularımızı ikinci plana atmaya? "Ben de varım" demekten neden çekiniriz? Neden bir şey isterken ya da yardıma ihtiyacım var derken boğazımız düğümlenir? Kendimizi neden gizleriz?
Çocukluk dönemi sadece oyunların ve kahkahaların olduğu bir zaman dilimi değildir; aynı zamanda dünyayı ve kendimizi anlamaya başladığımız, ilk öğrenmelerimizin şekillendiği dönemdir. Kişiliğimizin temel taşları olan şemalar da tam bu evrede oluşur.
Ve demek ki, kendimizi ve duygularımızı yok saymayı da aslında yine bu yıllarda öğrenebiliyoruz. Belki sizin de gözünüzün önünde bazı anılar canlandı: ‘Büyüklerin yanında küçükler susar’, ‘Anneye/babaya cevap verilmez’, ‘Bunda ağlanacak bir şey yok’… gibi ifadeler çocuk zihninde zamanla bir kurala dönüşür ve biz büyürken hâlâ bu cümleleri duymaya devam ederiz fakat tek bir farkla, artık bunları söyleyen kişiler ebeveynlerimiz değil iç sesimizdir. Çocukken dışarıdan duyduğumuz, zamanla içselleştirdiğimiz bu ifadeler yetişkinliğimizde kendi kendimize yönelttiğimiz baskıya dönüşür. Travmanın sessizliği de tam burada başlar: açıkça yaşanmış bir şiddet değil belki ama sürekli ve görünmeyen bir “olmamayı seçme”, " kendine kör olma" hali. Çünkü çoğu zaman çocuklar ihtiyaçlarını dile getirdiklerinde değil sustuklarında daha çok kabul görür. Zamanla kendini yok sayma, sevilmenin koşulu sanılır.
"Ebeveynleriniz çocukluğunuzda size yeteri kadar şefkat göstermediyse kendinize nasıl şefkat göstereceğinizi öğrenemezsiniz. Kendinizin en acımasız eleştirmeni olursunuz."
— Jonice Webb, Çocuklukta İhmalin İzi
Bastırılmış duygularla, içselleştirilmiş kalıplarla, duygusal ihmallerle büyümüş bir yetişkin duygularını tanımakta ve ifade etmekte tabii ki büyük zorluklar yaşar; kendini başkalarına açmak, duygusal yakınlık kurmak, sevildiğine inanmak gibi deneyimlerde bu zorluklar belirginleşir. Hissettiği boşluk bir zamanlar hissetmesi engellenmiş belki de hiç hissedememiş ihtiyaçlarının yankısı olur. Duygusal ilişkilerinde sürekli onay arayışına girebilir ya da tam tersi duygusal bir mesafe koyarak bir savunma mekanizması geliştirebilir.
Artık çocuk büyüdü zamanı geriye alamayız. Bu eksikliklerle hayatına devam mı etmeli peki? Bence duygusal yaraları sarmak mümkün. Bu süreç farkındalık geliştirmekle başlar; kendi duygularını kabul etmek, önceliklendirmek ve kendine değer vermekle devam eder. Yani özşefkatle başlar yolculuk. Belki uzun bir yolculuk, bilemeyiz ama “ben de varım” diyebilmek için bu yola çıkmaya kesinlikle değer.